İznik Keramet Köyünde, parke taşlarının arasından inatla yükselen bu karahindibayı görünce fotoğraflamak için durdum. Toprak neredeyse yok, su belirsiz, belki üstüne basıldığı da olmuştur; ama o yine de yönünü ışığa çevirip çiçek açmış. Resilience tam da bu: şartları ideal hale getirmeye çalışmak değil, mevcut zeminde mikroskobik bir alan bulup kök salmak. Kök dediğimiz bazen bir değer, bazen bir niyet, bazen de “bir adım atma” cesareti. Güneş açtığında parlamak için şimdiden hazır olmak.


Koçluğu odağıma koyduğum 2010 yılından beri gözlemim şu: Dayanıklılık büyük atılımların değil, küçük ama sürdürülebilir çabaların eseri. Biz de haftaya girerken kendimize şunu soralım: “Bana hangi çatlaktan hayat akıyor ?” Yani nefes alabileceğim, değerlerimi besleyebileceğim o küçük alan… Orada köklenirsek, baskı artsa bile esner, kopmayız. Sonra tıpkı bu sarı çiçek gibi, bulunduğumuz gri zeminin tonunu değiştiririz—önce kendimizde, sonra ilişkilerimizde ve işimizde.